Başbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan ifadeye çağırıldı. Operasyon, Erdoğan ile Gülen arasındaki çatışmayı sertleştirdi. Birbirlerine “laf sokarken” ağızlarında sürekli “Allah” vardı. İslam tarihi rüşvetle nasıl tanıştı? İlk rüşvet niçin verildi? Rüşvet bedeli kaç altındı?..
Babil’in Hammurabi Kanunu‘ndan Mısır’ın “Anastasi Papirus”una;
Hint “Arthaçastra”dan Roma’nın “Oniki Levha Kanunu”na kadar ilk çağlardan beri rüşvet yazılı her hukukta yer aldı.
Tevrat‘ta da var İncil‘de de…
Fakat, İslam hukukunun ana kaynağı Kuran-ı Kerim’de yok!
Sebebi, Kur’an nazil olduğu dönemde devletin henüz kurulmamış olmasıydı.
Diğer yandan kimi yorumcular; haram yemek (yasak edilen) anlamına gelen “suht” kelimesini rüşvet anlamında sayıyor. “Onların çoğunu görürsün ki suç işlemekte, düşmanlık etmekte, haram yemekte birbirleriyle yarışa girerler. Yaptıkları şey ne de kötüdür.”
Buna karşı çıkanlar, “suht” kelimesinin geniş bir anlam içerdiğini ve içine rüşvet değil; İslami olarak yasak olan her şeyin girdiğini belirtiyor. Ayrıca kelime hiçbir dile “rüşvet” olarak çevrilmemişti.
Keza Arapça’da rüşvet kelimesi vardı; r-ş-v (rişvat) kökünden gelen “raşa”ydı. Anlamı “kuyulardan su çekmekte kullanılan urgan” idi. Sonraları, tıpkı kuyudan su çekmek için nasıl urgan gerekli ise, haram olanı yapmak için de gizli menfaat gerekiyor anlayışıyla rüşvet anlamında kullanıldı.
Abd-Allah’a hediye eleştirisi
İslam hukukunda ikinci hukuk kaynağı hadislerdir. Hz. Muhammed‘in rüşvetle ilgili şu sözü en bilinenidir:
-”Rüşvet verene de alana da ikisi arasında vasıta olanlara da Allah lanet etsin.” Rüşvet haramdı. Rüşvet alan hükümdar bile olsa durum değişmezdi.
Rüşvet konusundaki titizlik hediye almayı da yasakladı; hazineye verilmeyen hediye de haram sayıldı.
Hz. Muhammed’in Medine’ye yerleşmesinin ardından ilkel de olsa bir devlet düzenine geçildi. İslam’ın ilk vergisi sayılan zekatın toplanması için bazı kişilere (amil) görev verildi. Elde edilen gelirin bir bölümü toplayıcılara “ücret/maaş” olarak ödendi.
Hz. Muhammed, Müslümanlar arasında Abd-Allah (Abdullah) adında birini, Bani Salim kabilesinin zekatlarını toplamakla görevlendirdi. Abd-Allah işini bitirince topladıklarının bir bölümünü kendisi için alıkoydu ve bunların kendisine hediye edildiğini söyledi.
Hz. Muhammed hutbesinde bu olaya değindi. Adını vermeden, “sizlerden birisini bir tarafa memur olarak gönderiyorum. Getirdikleri şeyleri ‘bunlar sizin, şunlar ise bana hediyedir’ diye ayırıyor. Bu kimse evinde otursa idi, acaba bu hediyeler ona gelecek miydi” diye konuştu.
İlk rüşvet: 2 altın
İlk İslam yöneticileri hediye kabul etmedi. Hz. Ebubekir, memurların da aldıkları tüm hediyeleri hazineye (Bayt al-mal) vermesini emretti.
Hz. Ömer, İran, Irak, Suriye’yi fethederek İslam devletini imparatorluk haline dönüştürdü. Devletin belli başlı siyasi kurumları bu dönemde şekillendi. İlk memurlar tayin edildi ve bunlara maaş verilmeye başlandı.
İslam’ın ikinci halifesi de rüşvete çok karşıydı; pek büyük haram saydı: “Haram’ın iki kapısı vardır; birisi rüşvet kapısıdır, diğeri de zina yapan kadınların aldığı paradır.”
Hz. Osman ilk dört halife içinde hediye almayı seven tek kişiydi. İslam’da rüşvet de bu dönemde ortaya çıktı. Söylentiye göre komutan Halid bin Velid, Hz. Osman’ın huzuruna gelmek için kapıcıya (bavvab) iki altın vermişti.
Hz. Ali hiç kimseden hediye kabul etmedi. Haberi olmadan verilen her şeyi hazineye bıraktırdı ve memurların da öyle yapmasını emretti. Bunu yapmayanları “hıyanet” ile itham etti.
Kimlere rüşvet verildi
İslam Devleti’ne son verip Arap Devleti kuran Emeviler’in bu kuruluşunun temelinde rüşvet olması şaşırtıcı değil.
Bunun mucidi Muaviye bin Ebu Süfyan…
Daha devleti kurmadan evvel İslam tarihinde ilk politik amaçlı rüşveti verdi. Böylece Hz. Ali‘nin yanındaki kimi önemli kişilerin saf değiştirmesine neden oldu. Amr bin al’Asın bunlardan biriydi.
Tesadüf değildir ama konumuz değil:
Babası Ebu Süfyan, Hz. Muhammed’e karşı savaştı.
Oğlu Muaviye ise Hz. Ali’ye karşı savaştı.
Baba oğul ikili, Mekke fethedildiği gün Müslüman oldu.
Babasından ne öğrendi ise Muaviye, oğlu Yezid’e de onu öğretti.
Babasından tek farkı rüşvetçiliğiydi. Oğlu Yezid’e devlet yönetiminde rüşvete başvurmaktan kaçınmamasını ögütledi.
Yezid bu öğüdü hiç unutmadı. Örneğin; Kerbela faciasının büyük isyana dönüşmemesi için, öldürdüklerinin Medine’deki yakınlarına rüşvetler yolladı. Fakat yine de bu rüşvetler/hediyeler
Emeviler’in Medine’den kovulmasına engel olmadı.
Peki…
Ancak devletin selametini tehlikeye düşürecek rüşvetin
79 değnek vurmak!
Ancak devletin selametini tehlikeye düşürecek rüşvetin cezası idamdı.
Osmanlı’nın ‘Reza Zarrab’ı: Lübnanlı Selim Melhame
Selim Melhame (?-1937)…
Beyrutlu Maruni bir sarrafın oğluydu.
Altın işini küçük yaşta kuyumcu babasından öğrendi.
Sonra genç yaşta İstanbul’a geldi. Kapalıçarşı‘da çıraklık yaptı. Çok becerikliydi. Girişkendi. Nasıl yükseleceğini gördü. Ve II. Abdülhamid’in “Yıldız İstihbarat Teşkilatı”na girdi.
Fakat aklı para kazanmaktaydı. Babıali’de rüşvetler dağıtarak ülkenin en önemli maden yataklarını denetimi altına aldı.
Sonunda bu becerikliliğiyle, 1893’te Orman ve Maadin (Maden) Nazırlığı’na getirildi. Üstelik tam 15 yıl bakanlık yaptı.
Müdürü de Bedros Kuyumciyan‘dı.
Madenleri işletmek üzere yabancılara imtiyaz verilmesine imkan sağlayan 1861 tarihli Maadin Nizamnâmesi‘ne dayanarak; rüşvet karşılığı yabancı şirketlere ayrıcalıklar tanıdı.
Selim Melhame‘den önceki 32 yılda yüze yakın imtiyaz verilmiş iken onun bakanlığı döneminde üç katı imtiyaz verildi.
Bu işlerden aldığı rüşvet tutarının 30 milyon frank olduğu yazıldı.
Bir de kardeşi vardı…
Necip Melhame (1856-1927).
Ağabeyinin izinden o da Beyrut’tan İstanbul’a geldi.
Önce Maliye Nazırlığı’nda görev yaptı. Sonra 1880’de, ağabeyinin girişimleriyle, tabii ki dağıttığı rüşvetlerle II. Abdülhamid’in “Yıldız İstihbarat Teşkilatı”nın başına “serhafiye” yapıldı. Üstelik vezirlik unvanı aldı.
II. Meşrutiyet’ten sonra Nafia Nezareti Müsteşarlığı’na getirildi. Tam yerine atanmıştı; imar işlerinden çok rüşvetten iyi anlıyordu!
Fakat…
II. Abdülhamid’in tahtan indirilmesinin ardından çıkan belgelerde hem istihbaratın başında olması hem de rüşvet yediği ortaya çıktı. Bulgar Kilisesi‘nin açılması için bile rüşvet almıştı.
Sonuçta…
Selim ve Necip Melhame kardeşlerin foyası ortaya çıktı. Apar topar yurtdışına kaçmak istediler.
Yakalandılar. Yanlarında 63 bin altın lira vardı.
En iyi bildikleri şeyi yaptılar; rüşvet verip kurtuldular. Avrupa’ya 15 milyon frank kaçırdıkları söylendi.
Evdeki kasadan 4 milyon frank çıktı
II. Meşrutiyet’ten sonra rüşvetçi nazırların evlerine baskın yapıldı.
Bunlardan biri Bahriye Nazırı Hasan Rami Paşa (1842-1923) idi.
Köşkünde yapılan aramada kasa bulundu.
Kasa açılınca şunlar çıktı: Değişik kişiler adına Credit Lyonnais, Osmanlı Bankası ve Midilli Bankası tarafından düzenlenmiş 200 bin liralık 12 çek; bin kusur altın lira; çeşitli şirketlere ait hisse senetleri; gayrimenkul tapuları ve 70 bin lira değerinde mücevherat.
Kasada bulunanların değeri 4 milyon franktan fazlaydı. Ve şaşırtıcı olan bu kadar parayı çok kısa zamanda yapmasıydı. Çünkü Paşa sadece 9 ay nazırlık görevinde bulundu. Aralık 1907’de göreve gelmişti; kasadan paralar mücevherler, çekler, hisse senetleri çıkınca Temmuz 1908’de görevden alındı.
Osmanlı’da baba oğul rüşvetçiler: Çandarlılar
Rüşvet, dilimize Arapça’dan geldi.
Türkler Müslüman olduktan sonra bu kelimeyi benimsedi. Ancak İslam’dan önce Türkler’in rüşvet kavramını tanıdığına dair güçlü işaretler var. Örneğin:
1072-1074 yılları arasında yazılan Türkçe’nin bilinen en eski sözlüğü Divanü Lugat-it-Türk eserinde Kaşgarlı Mahmud, “orunç” kelimesinin rüşvet anlamına geldiğini belirtiyor.
Modern anlamdaki ilk geniş kapsamlı Türkçe sözlük Kamus-ı Türki (1901) yazarı Şemseddin Sami‘ye göre rüşvet, “Bir memura haksız bir iş gördürmek için verilen ücret ve hediyedir.”
Osmanlı’da rüşvete iyi gözle bakılmadı.
Ancak ilk rüşvet de Orhan Gazi döneminde, daha devletin temelleri atılırken gerçekleşti.
Rüşvet alan kişi Bursa Kadısı Çandarlı Kara Halil Paşa (?- 1387) idi.
Askeri örgütün ilk adımı sayılan yaya sınıfını (Yeniçeri Ocağı) kurarken rüşvet aldığı söylenir. “Söylenir” diyoruz çünkü rüşvetin belgesi yoktu.
Çandarlı ile ilgili bir söylentiyi de Aşıkpaşazade (1400-1484) ünlü eseri Tevarih-i Al-i Osmani’de yazdı:
II. Murad her yıl kutsal şehirlere para yollardı. Bir yıl hazinede sıkıntı olduğu için veziri Çandarlı Kara Halil Paşa’dan ödünç para istedi. Fakat padişah, Halil Paşa’ya “sakın rişvet filörisin verme” demişti!
Demek paradan anlıyordu ki, Osmanlı’nın ilk mali teşkilatını kurdu.
Demek akçeli işlerden anlıyordu ki, Osmanlı’da en uzun dönem, 22 yıl 4 ay sadrazamlık yapma rekoruna sahip oldu.
Çandarlı Kara Halil Paşa ölünce koltuğuna oğlu Çandarlı Ali Paşa (?- 1406) oturdu. O da toplamda 20 yıl 8 ay sadrazamlık yaptı.
Bu uzun dönemde rüşvet almadı mı? Bizanslılardan rüşvet alarak Yıldırım Beyazıd’ı İstanbul kuşatmasını kaldırmaya ikna ettiği tarih kitaplarında geçer!
Diğer yanda, Yıldırım Beyazıd‘ı etkileyip, kadılara baktıkları davalardan muayyen bir ücret tahsis edilerek rüşvet almalarını önlediği de tarih kitaplarında geçer.
Babası gibi Osmanlı’ya borç vermedi ama serveti, padişah ailesine eşdeğerdi. “Rüşvetçi” dense de kimi tarihçiler yine de, “alim; iyi komutan; güçlü devlet adamı; akıllı diplomat” diye över. Eleştirilmesinin bir sebebi de, dünya zevklerine düşkün olup Yıldırım Beyazıd’ı içkiye alıştırmasıydı!
Sadrazam’ın rüşvet defteri
Rüşvet “Muhteşem Yüzyıl” döneminde devlet yönetiminin zorunlu bir parçası haline getirildi.
Gazi Giray şöyle yazdı: “Ehl-i İslam illerin küffar garet eyledi/ Ey hüda na-teresler siz rüşvet alın oturun.”
Sadrazam Damat Rüstem Paşa rüşvetçiliğiyle meşhurdu. Öldüğünde mal varlığı şöyleydi: 1700 köle, 2900 savaş atı, 106 deve, 700 bin altın, 5 bin kaftan/elbise, 600 gümüş eyer, 500 altın eyer, 1100 üsküf/yeniçeri sarığı, 130 çift altın üzengi, 1500 gümüş at başlığı vs.vs.
Osmanlı’da rüşvetin cezası yoktu herhalde gibi bir sonuç çıkarmayınız. İdamlıktı.
Örnek vereyim: Sadrazam Hadım Hasan Paşa’nın bir rüşvet defteri vardı; aldıklarını kaydediyordu. Defter III. Mehmet’in hocası Saadeddin Efendi’nin eline geçince/yani sızdırılınca 1598’de Hadım Hasan Paşa idam edildi.
5 yıl sonra da bir başka Sadrazam Yemişçi Hasan Paşa da aynı suçtan idam edildi. Silahtar Bıyıklı Ali Efendi de rüşvetten idam edilen sadrazamlardandı.
Rüşvet suçundan idam edilen padişah bile oldu: Sultan İbrahim!
Suçu şuydu: “Devlet hizmetlerini rüşvetle ehliyetsizlere vermek.”
Genelde Osmanlı padişahları rüşvet karşısında şiddetli tepki gösterdi.
Fakat III. Murat gibi rüşvet alan padişahlar da vardı.
Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın Abdülaziz’e yat hediye etmesini nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Oysa…
Tanzimat’tan sonra rüşvetle mücadele için devlet adamlarının yemin metnine rüşvet konuldu. 11 Aralık 1849’da Sultan Abdülmecid başta olmak üzere tüm yöneticiler Kuran-ı Kerim’e el basarak şu yemini etti: “(…) ve her ne nasıl nam ve te’vil ile olursa olsun rüşvet almayacağıma (…) hediye kabul etmeyeceğime…”
Fakat…
Yine de rüşvet yenmeye devam edildi.
Öyle ki; Paris Elçisi Halet Efendi, Napolyon’dan rüşvet aldı!
Kaynak: Sözcü