Markalar ve Sosyal Medya
365 günün yaklaşık 24 saate yakınına denk gelen zaman diliminde 7’den, 70’e herkes sosyal mecralarda, zaman geçirmekte ve hatta şunu da söyleyebilirim ki yaşamını bu mecralarda idame ettirmektedir.
Yüz milyonlarca insanın, sayısız içerik yaratması ve paylaşması, ilişkiler kurması, eğlenmesi; ayakkabıdan pırlantaya kadar istediği her şeyi satın alması; takdir ettiğini alkışlaması, beğenmediğini protesto etmesi, tamda yaşamını idame ettirme kavramına denk gelmektedir.
Erick Schmidt, “İnternet, insanoğlunun tam olarak anlamadan inşa ettiği az şeyden birisidir.” der
İnsanların sosyal medyaya olan ilgisi, markaların iletişim davranışlarını da kökten değiştirdi. Markalar, iletişimlerinde televizyon, gazete gibi geleneksel mecraların yanı sıra; Facebook, Instagram, Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerini de kullanmaya başladılar. Bu siteler, marka yöneticilerinin günlük hayatlarının bir parçası oldu.
İnternetten alışveriş, hala toplam ticaretin çok küçük bir kısmını oluştursa da, internetin alışverişçi davranışlarını üzerindeki etkisi her geçen gün katlanarak artıyor. İnternetten alış veriş yapmasa bile, satın alacağı ürün ile ilgili bütün bilgileri internetten öğrenen, elindeki akıllı telefonuyla mağazadaki ürünün fiyatını ve özelliklerini kıyaslayan bir tüketici var artık markaların karşısında. Bu tüketicinin hayatta ne yapmak istediğini, önündeki engellerin neler olduğunu ve bunları aşmak için ona sosyal medya aracılığıyla nasıl destek olacağını söylemeyen markaların, rekabet etme şansı her geçen gün azalıyor.
Ama birçok marka henüz sosyal medyanın ruhunu anlamış değil maalesef. Bu markalar sosyal medyayı da, gazete, televizyon gibi bir mecra zannediyorlar. Oysa paylaşım sitelerinin, sadece teknik olarak değil mantık ve felsefe olarak da kendine has kuralları var. Markaların bu yeni dünyayı anlamaları ve kendilerini bu dünyaya uyarlamaları gerekiyor.
Peki! Bu Markalar kendilerini Sosyal Medyaya nasıl uyarlamalıdırlar?
1. Sosyal mecralarda takipçi sayısı, tek başına, bir başarı ölçütü değildir.
Bazı markalar sosyal mecralarda, nereye gittiklerini bilmeden, ellerinde bir yol haritası olmadan amaçsızca var olmaya devam ediyorlar. Bu markaların çoğu, takipçi sayısını kutsal bir rakam olarak görüp, takipçi sayıları rakiplerinkini geçince, fazlasıyla mutlu oluyorlar. Oysa markaların çok takipçiye sahip olmaları, bu takipçilerine her mesajlarını iletebilecekleri anlamına gelmiyor. Artık Facebook gibi sosyal paylaşım siteleri, markaların yaptıkları iletişimlerin çok az sayıda takipçiye ulaşmasına izin veriyorlar. Bir bireyin sosyal medyada sosyalleşmesiyle bir markanın sosyal medyayı kullanmasının kuralları aynı değil.
2. Sosyal medya Facebook’tan ibaret değildir.
Markaların sosyal medya yatırımları içinde Facebook’un önde olması, anlaşılır olsa da, birçok marka için, Facebook dışında da pek çok değerli sosyal paylaşım sitesi vardır. Markaların Facebook yanı sıra kullanacakları sosyal paylaşım sitelerini dikkatle seçmeleri ve her birine hak ettiği önemi vermeleri gerekir. Facebook dışında, Instagram, Twitter, Linkedin, Vine, Foursquare, Pinterest… gibi mecraları da kullanmaları gerekir. Bu sitelerin, birbirlerini destekleyecek şekilde kullanılması, her birinin kendine has özelliğiyle markaya destek vermesi sağlanmalıdır.
3. Sosyal mecralar, monolog yapılan değil, milyonlarca insanın birbirleriyle diyalog kurduğu mecralardır.
Televizyon, gazete, dergi, radyo gibi geleneksel mecralar tek bir yayıncının milyonlarca insana iletişim yaptığı mecralarıdır; monolog yaparlar. Internet, doğası gereği, hem anlıktır hem de karşılıklı etkileşimi içerir. İnternet milyonların milyonlarla diyaloğu üzerine kuruludur. Ama insanların markalarla kurduğu etkileşim son derece sınırlıdır. Markaların bu gerçeği bilmesi ve bu konuda fazla iyimser olmamaları gerekir.
4. Bir markanın sosyal mecralarda yer almaya karar vermesi, açık ve şeffaf davranacağını peşinen kabul etmesi anlamına gelir.
Sosyal mecraların hayatımıza soktuğu en önemli anlayış şeffaflıktır. İnsanların her an, her türlü bilgiye çok hızlı ulaşabildiği, herkesin her şeyi bildiği bir dünyada, bilgiyi saklamaya çalışmak beyhude bir çabadır. Bilgiyi saklamaya, insanları yanlış yönlendirmeye çalışan markalar, kendilerine zarar verirler. Şeffaflığın kural olduğu bu dünyada, insanlar markalardan hiç hata yapmamalarını beklemiyorlar. Markaların da, insanlar gibi hata yapabileceğini herkes kabul ediyor. İnsanların kabul etmedikleri, herkesin gördüğü gerçekleri, markaların inkar etmeleri ve olayları çarpıtmalarıdır. İnsanlar markalardan, hata yaptıklarında bunu özgüvenle kabul etmelerini, özür dilemelerini ve bu durumun bir daha gerçekleşmemesi için aldıkları önlemlerin neler olduğunu söylemelerini istiyorlar. Sosyal paylaşım siteleri, samimiyetin ve sahiciliğin talep edildiği yerlerdir. Bu dünyanın kurallarına uyan markalar ödüllendirilir; uymayanlar cezalandırılır.
5. Markalar, internette kendileri hakkında bilgi vermeli ve insanların kendilerine ulaşmalarının yollarını açmalıdırlar.
Markalar kim olduklarını açıkça duyurmak ve hedeflerini, misyonlarını kitlelerle paylaşmak zorundadırlar. Her marka kendi web sitesinde ya da Facebook sayfasında kim olduğunu, değerlerini, hedefini, insanlara nasıl yararlı olacağını açıkça anlatmalıdır. Ayrıca markalar, insanların kendilerine nasıl ulaşabileceklerini de göstermelidirler. İnsan kaynakları alanında, web sitelerinin yanı sıra, Linkedin gibi siteleri de kullanmaları gerekir.
6. Sosyal medyada başarılı bir şekilde var olmak için, özgün içerik yaratmak gerekir.
Eğer bir marka, internet ortamında etkili bir şekilde var olmak istiyorsa, bunu ancak özgün bir içerik oluşturarak gerçekleştirebilir. Bir markanın sosyal paylaşım sitelerinde yapması gereken en önemli iş, insanların ilgisini çekecek, onların yararlanacağı ya da hoşlanacağı içerik üretmektir. Markaların, insanların hayatına eğlence, bilgi, ilham katacak paylaşımlar yapması gerekir. Markaların sağladıkları içeriğin özgün olmasının yanı sıra, düzenli de olması gerekir. Sürekliliği olmayan bir içerik politikası, markaya olan ilgiyi azaltır, markanın internet ortamında varlığını zedeler.
İlginizi Çekebilir

Memduh Şevket Esendal – Otlakçı
gkhnkrgl - Şub 12, 2017Memduh Şevket Esendal bir başka kitabında şöyle sitem eder: "Ben yorgunum, yorgun. Anladın mı?" Ve peşine ekler: "Gönlüm bomboş." Bazı…

Tarihin ilk Suikast Timi Haşhaşiler
gkhnkrgl - Oca 16, 2017Haşhaşiler Kimdir ? Neden Suikast Timi Deniyor? Kurucuları Kimdir? İsimlerinin Anlamı Nedir? tüm bu soruların cevaplarını merak edenleri biliyorum. Bugüne…

Sosyal Medyada Kıskançlık Oranları
gkhnkrgl - Oca 15, 2017Sosyal medya, arkadaşlarla irtibatta kalmanın ve mutlu anılar paylaşmanın bir yolu olarak hayatımıza girse de; Kaspersky Lab’ın son araştırmasının sonuçları,…
Bu Yazıya Yorum Yap