İnsan, tuhaftır. Kendi derdi en büyük, davası en yüce, sevdası en kara, acısı en vahim zanneder. Tam da bu yüzden Murat Menteş şöyle der: “Halbuki ben, onun düşmekten korktuğu uçurumun dibindeydim.” Sizin en feci ihtimalleriniz, ötekinin en sıradan gerçeği olabiliyor sevgili okur. Fazla dertlenmemek gerek. Var olun.
April Yayıncılık, s.196-199
Sana baktıkça tatlım,
Rus ruletinde kaybetmenin acısı gibi bir acı duyuyorum.
(Dodo Donor, Can Çekişmenin İcapları)
**
Hacer Ceren elinde bir bastonla eşikte duruyor…
Güzelliğiyle balıkları bile kendine çeken bu kadına çeken bu kadına âşığım. Bundan tam 4 sene, 7 ay, 13 gün önce nişanlanmıştık. Ve bundan tam 4 sene, 7 ay, 12 gün önce “Yüzükleri gömelim Habip,” dedi bana. Bir erkeğin hayatında, gerçekten 24 saat süren bir gün vardır. Hacer Ceren’le nişanlı olduğumuz o gün benim için öyleydi. Nişanı bozmasına itiraz etmedim. Beni dinlemez zaten. Hacer Hobo olmayı reddetti diye onu suçlayamam…
İniyor muyuz, çıkıyor muyuz bilmiyorum. Hacer Ceren, asansörün aynasında kirpiklerini inceliyor. Boşluğa bakarak mırlıyorum: “Hayatının geri kalanını birisiyle geçirmek istediğini anladığın zaman, hayatının geri kalanının bir an önce başlamasını dilersin.”
“Biliyor musun Hobbit?” (Bana ‘Hobbit’ der.)
“Neyi?”
“Yanılgılarımızın çoğu, düşüneceğimiz yerde duygulanmak ve duygulanacağımız yerde düşünmekten doğar.” Ve yanağımı öpüyor.
“Bir gözlük almalısın Geronimo.” (Geronimo: Hacer Ceren’in lakabı.)
“Neden?”
“Her defasında dudaklarımı ıskalıyorsun.”
Hiç unutmam, bundan tam 4 sene, 7 ay 11 gün önceydi. Yüzünde badem unu, yumurta akı ve gülsuyu karışımından oluşan maskesiyle Hacer Ceren, pencereyi açıp bana seslendi: “Habip Hobbit! Gün boyu beni takip ettin sesimi çıkarmadım! Bana Cyranoluk taslama artık! Burnundan zorun mu var?”
Yavaşça sokağın ortasına yürüdüm. Bir araba ani bir fren çığlığıyla dibimde durdu. Fren sesi kalbimden gelmişti sanki. Şoför şimdi de kornaya basıyordu. Korna sesi Hacer Ceren’in gözlerinden geliyordu sanki. İki adımda Hacer Ceren’in sarktığı pencerenin hizasına vardım. Başımı iyice geriye atmıştım ve boynum ağrımaya başlamıştı. İniltili bir haykırışla “Geronimo!” dedim, “Daha dün cennetteydim fakat şimdi cehennemdeyim!” İçeri girip pencereyi kapattı. Biraz sonra apartmanın dış kapısından çıkarken bana cevap veriyordu: “Mark Twain der ki: ‘Cennet ve Cehennem hakkında ileri geri konuşmam, çünkü her ikisinde de dostlarım var.’ ” Ve elime bir kitap tutuşturup geri döndü. Kitaba baktım: Cennete Dair İfritvari Mülahazalar / Mark Twain. Rastgele bir sayfa açıp okudum: “Gök gürültüsü korkutur, fakat asıl işi yapan şimşektir.”
Hacer Ceren’le bir yaz gecesi terastaki masalardan birinde oturuyoruz. Gözlerinin ışıltısı, İstanbul Boğazı’nınkini bastırıyor. Masaya, editörlüğünü yaptığı Şimdi dergisinin yeni sayısını bırakıyor. Kapak konusu: ‘Evlilik: Çifte Standart.’
Abartılı hareketlerle dilimin altından bir elmas yüzük çıkarıyorum. Hacer Ceren’in bileğini kavrayıp yüzük parmağını yaladıktan sonra yüzüğü şlak diye takıyorum: “Evlen benimle Geronimo.”
“Ağzından çıkanı… kulağın duyuyor mu?”
“Beni boşver, sende durum nedir?”
“Pekala, Hobbit, fakat şunu bil ki soyadımdan vazgeçmem.”
“Ben de sevgilim.”
Müstakbel Hacer Ceren Hobo, gözlerini gözlerimden ayırmadan başını eğerek, katlanmış elindeki yüzüğün elmas’ına bir öpücük konduruyor.
Hacer Ceren’le caddelerde kol kola yürüyoruz.
Hacer Ceren’le lunaparkta gondola biniyoruz.
Hacer Ceren’le Venedik’te gondola biniyoruz.
Hacer Ceren’le Baudrillard’ın konferansını dinliyoruz.
Hacer Ceren’le sinemadan çıkıyoruz.
Hacer Ceren’le bir balonun sepetinde yükseliyoruz.
Hacer Ceren’le bir Cerrahi tekkesinde sessizce oturuyoruz.
Hacer Ceren’e viyola çalıyorum.
Hacer Ceren’e papatya alıyorum.
Hacer Ceren’e küçük sihirbazlık numaraları yapıyorum.
Budapeşte’den Hacer Ceren’e telefon ediyorum.
Paris’ten Hacer Ceren’e telefon ediyorum.
Kahire’den Hacer Ceren’e telefon ediyorum.
Bükreş’ten Hacer Ceren’e telefon ediyorum.
Şanghay’dan Hacer Ceren’e telefon ediyorum.
Münih’ten Hacer Ceren’e telefon ediyorum.
Kalküta’dan Hacer Ceren’e telefon ediyorum.
Barselona’dan Hacer Ceren’e telefon ediyorum.
Dubai’den Hacer Ceren’e telefon ediyorum.
Johannesburg’dan Hacer Ceren’e telefon ediyorum.
Oslo’dan Hacer Ceren’e telefon ediyorum.
Marakeş’ten Hacer Ceren’e telefon ediyorum.
Dünyanın neresine gidersem gideyim, gönlümün başkentinde oturan Hacer Ceren’le irtibatı koparmıyorum.
Bu pasaj, April Yayınları'nın Murat Menteş - Dublörün Dilemması kitabından alıntıdır.