Herkes farklı bir ebenin kucağına farklı bir hastanenin soğuk doğumhanelerin de gelir. İşte hayat denen o zorlu sınavda o andan itibaren ademoğlu için başlamıştır. Kendi seçimini yapamadığın bir yaşantının içine -40 derecede donmuş bir gölün buz gibi sularının içine bırakır gibi bırakırlar seni hayata, işte o andan itibaren sabretmeye başlarsın birşeylere, sabrı öğrenirsin doğar doğmaz.
Bundan sonraki her anında da dudaklardan hiç düşmeyecek bir kelimedir o “Sabret” sabredersin yıllara inat, herşeyini kaybetmeye başlarsın, gençliğini, umutlarını, hayallerini, yarınlarını ama halâ sabretmeye devam edersin. Tam bir kafanı dikmeye başlarsın, artık yeter diye bağırıp dağları titretmek, ağaçların dallarındaki yaprakları dökercesine bir kuvvetle haykırmak istersen ve çıkar hemen karşına der ki; biraz daha “Sabret” peki dersin, biraz daha sabrediyim.
Annen, Baban, Abin, Ablan, Arkadaşın, Sevgilin, Akrabaların, herkes tıpkı birer Cemal Süreya şiiri gibi ezberlerler aynı cümleyi, ömrünü sabrederek geçirirsin, Hayatta hiçbir şeyi istediğin gibi yaşayamaz, yapamazsın, hep sabretmek zorunda kalmaktan, bi anda bakarsın ki herşey için çok ama çok geç olmuş. Hep bir ağızdan aynı hikaye anlatılır. Sen özgürce yaşamak istersin, seni saçma sapan sgk olsunda maaş vermeselerde olur cümleleriyle istemediğin, üç kuruşluk egosu tavan yapmış insanların yanında çalışırken, bulursun kendini. Maaş yetmiyor, “Sabret” İşten ayrılmak istiyorum, “Sabret” kendi istediğim işi yapmak istiyorum “Sabret” ben sevdiğim kişiyle evlenmek istiyorum o olmaz daha iyisi olur “Sabret” işin sonu hep aynı yere çıkar “Sabreden Derviş, Muradına Ermiş” hani nerde o derviş hangi muradına ermiş anlatsın bize! O Derviş bana hiç samimi gelmiyor. Hayatımız boyunca, ailemiz, sevgilimiz, dostlarımız, arkadaşlarımız ne zaman hayalinde ki gibi olmak istesen hele dur zamana bırak derler. Şimdi size soruyorum. Peki ya Zamanda bize bırakıyorsa?